Kalem - by Halil

Ona en yakın olduğumuz dönemdeyiz.

Belki en yalnızlaştığımız dönemdeyiz. 
Belki Ona en yaklaştığımız
- kalabalığa rağmen. 
Belki de büyük bir krizdir bu,
ve her krizden doğan imkana tutunduğumuz.

Savrulduğumuz bir dönemdeyiz, 
savurduğumuz, kurumamış renklerin üzerine oturduğumuz.
Bembeyaz dizlerimizin üzerine.

Ona en yakın olduğumuz dönemdeyiz.

Tarih: 12.09.2024 | Yazar: Halil | Kategori: Şiir

Diyalog

Dünyevi ve suni temellere muhtaç bırakmamalı insan inancını. Amaç ve araçları karıştırmamalı. Onlarca dal görüntüyü kapatsa da, kafaları karıştırsa da, doğru açıyı koruyarak, ufkunu açık, berrak ve pak tutabilmeli.

Mühim.

Ve kuracağı tek diyalog, Allah la kuracağı diyalogtur.

Bu da mühim. Çok mühim.

Tarih: 28.07.2024 | Yazar: Halil | Kategori: satırlar

Bu mecralar

Artık bu mecralar beni çok sıkıyor.

Aslında bunu söyleyen son kişi olmam gerekiyorken, birkaç gündür kafamda buradan çıkmak, en azından uygulamayı silmek fikri dolaşıyor.

Uygulamanın hiçbir suçu yok.

Beni rahatsız eden paylaşımlar.

Ya yaşlanıyorum ya da "mızmızlığım" artıyor.

Eskiden internet herkesin olmadığı, hayatın kargaşasından kaçabildiğimiz bir yerdi. Şžimdi tam tersi. Ve eleştirmek istediğim o kadar çok şey var ki...

Fakat insanlar da o kadar alıngan ki artık, eleştirmekten çekiniyorum, kırmamak için. 

Fakat eleştirmedikçe, doğruya "doğru", yanlışa "yanlış" demedikçe bu cehalet sadece artıyor. Artık bizi kuşatıyor.

Sessize almadığım hesap kaldı mı ki? 

Neyse, umutluyum.

Belki eski internetin tenha ve uzak bir köşesi gibi yeni bir alan ortaya çıkar, ve birkaç yıl tekrar nefes alabiliriz... en azından cehalet yeniden yetişene kadar.

Tarih: 28.07.2024 | Yazar: Halil | Kategori: satırlar

Medet

hala ve hala batıdan medet umuyoruz. hala kollarımızı delice açmışız. içimize işlemişler. hiçlik duygusunu. asırlarca cümleleri ağzımıza ve duyguları kalbimize işlemişler. stockholm sendromunun demini yudumluyoruz. keyifle. her gün. yıllarca. bu ahtapot sistemin içinden çıkıp haykırdığımızı sanıyoruz sonra, oysa ismet özelin fark ettiği gibi, hala sistemin içinde buluyoruz kendimizi. sistem içinde sistem. haykırışlarımızı bile ağzımıza, gönlümüze koymuşlar, kollarımızı açıp kime koşacağımızı. ama yadırgamıyorum. ezberlerin bozulduğu bir dönemdeyiz. doğu da, kuzey de, güney de suyunu aynı musluktan içiyor.

kollarımızı kocaman açmışız,
batıdan kaçıyor,
batıya koşuyoruz.

oysa batı hiçbir zaman uygar olmamıştır.

Tarih: 28.07.2024 | Yazar: Halil | Kategori: satırlar

Hamd

Hamd.

Dört harften oluşan bir kelime
fakat içinde dünyalar saklı.

Hamd kuşkusuz teslimiyettir.
Egoyu tamamen arka plana atmaktır.
Her şeyin ve her şeyin bizlere bir lütuf olduğunun farkına varmaktır.

Amellerimizden hariç
hiçbir şeye sahip olmadığımızı bilmektir hamd.

Hamd olsun.

Tarih: 17.07.2024 | Yazar: Halil | Kategori: satırlar

Güven

Bu acı zamanlarda güvenin ne kadar önemli olduğunu tekrar görmekteyiz. Güvenden daha önemli olan kuşkusuz güvendir. Amasız ve şüphesiz. Güven zaman kazandırır, hızlandırır her şeyi, sosyal ve profesyonel anlamda da. Çünkü insan güvendi mi, soru işaretlerini aşmıştır çoktan, konfor alanından çıkmış, kapılarını açmıştır.

Sosyal medyada paylaşılan o kadar şey var ki bu günlerde, içeriği aslında mühim olan. Ama o paylaşımı yapan kişi veya kurumu tanımayınca, güven kurulmayınca, heceliyor insan. Heceledikce zaman kaybediyor... Hayat kurtarabilecek zamanı.

Ne mavi tık, ne takipçi sayısı sağlamıyor (en azından bende) bu güveni. Belki güven terazimizde çok hafif yer alıyor, ama asla ve asla yetmiyor bu ithal ağırlıklar. Bize kendi ağırlıklarımız lazım terazimizde: Bizimle aynı derdi paylaşan, aynı değerlere sahip olan ve aynı hedefe doğru yürüyen.

Gözlerimizi kapayıp inanacağımız insanlara muhtacız, yürü deyince yürüyeceğimiz, kurumlara, teşkilatlara. Güven kısa yoldur çünkü, sözsüz anlaşmadır, bir gönül bağı. İnsan güvendiği an, bu gönül bağını kurduğu an, ego ve konfor alanından çıkar, karşı tarafla bir olur, bir olarak hareket eder.

Ve işte buna muhtacız.

Rabbim devletimize, kardeşlerimize, canla başla çalışan kurumlarımıza zeval vermesin. Devlet vatan ve kurumları bir akvaryumun camı gibidir. Biz ve değerlerimiz ise balıklar.

Tarih: 17.07.2024 | Yazar: Halil | Kategori: satırlar

Sanat

Sanata karşı zaafı olmalı insanın. Somut olandan öteyi gorebilmeli, bir şeyler hissedebilmeli. Basit bir şekilde nefes alıp veren bir canlı olmaktan çıkmalı.

Sanatı olmayanın hevesi olmaz.
Olsa bile taklittir çoğu zaman. Çiçeği çiçek, renkleri renk, ve şekilleri şekil olarak görür sadece. Şžiir ve notalardan zevk almaz, anlam çıkaramaz. Merak etmez. Basit düşünür, basit hareket eder.

Hakkımızı verelim.

Yoksa gelir gideriz. Sadece.

Tarih: 17.07.2024 | Yazar: Halil | Kategori: satırlar

Pandemi

Ne kadar acı ve sıkıcı da olsa,
birçok şey öğretmedi mi bize bu dönem?
Rutinlerimizi, ezberlerimiz bozdu adeta.

Lunaparktan kovulmuş gibiyiz.
Beşiğimiz içeride olmalı,
ve de dahası.

Bilene, görene ve anlayana bir lütuf aslında bu dönem. Yavaşladık, yalnızlaştık, düşündük.

Ve belki herşey o düşünce uğrunaydı.

Kim bilir.

Tarih: 17.07.2024 | Yazar: Halil | Kategori: satırlar

Işıkla oldu

Loş bir ışık altında kalem tutan elleri uzun zaman meşgul etmiştir ışık. Dalgadan mı, parçacıktan mı oluştuğunu tartışmışlardır bilim insanları yıllar boyu. O eller kim bilir kaç formül, kaç denklem kurmuştur bu karanlığa aydınlık getirebilmek için. Ellerden önce gözler dikilmiştir fakat gökyüzüne, mezopotamya ovalarında, asırlar önce, antik çağda.

O eski babiller kim bilir kaç saat, kaç gün yıldızları seyretmişlerdir, ilk anlamları çıkarabilmek için. İnsanoğlu geçmişte olduğu gibi hala gökyüzüne, yıldızlara, ışığa ve gezegenlere bir özen besler içinde, binbir telaşa girer onlara biraz daha yaklaşabilmek için, bu sırrı biraz daha çözebilmek için, anlam kazanabilmek için.

Işık olmasaydı değerini kaybederdi birçok şey. Hayır, düzeltiyorum: Kaybetmezdi, çünkü değeri asla ortaya çıkamazdı. Var olan var olurdu, ama olmazdı. Karanlıkta kalırdı, gizli ve saklı, açıklanmayan bir sır gibi. En büyük haksızlık ise gözlerimize yapılmış olurdu. Milyonlarca renk, şekil ve şemal sırra kadem basardı. Kendi ellerimizi bile göremez, saati bile okuyamaz olurduk. Zaman içinde kaybolurduk. Ya peki hangi burçlardan bahsederdik, hangi parlayan yıldızlara bakarak? Çok üzücü olmaz mıydı, aşık olduğumuz o insanın yüzünü göremeseydik, dokunabilsek bile. Gözlerinin rengine asla kavuşmasaydık?

Gözler ruhun ve kalbin aynasıdır. Işık olmasaydı, kalplere nasıl ulaşırdık ozaman, dünya kapkaranlık bir yer olsaydı? 

'Ben yoksam, biliyorum, ben sende yokuz..
Sen yoksan, biliyorum, sen bende yokuz..
Ve de gözlerimizde bir o ışık.. ki..
O yoksa, biliyorum, biz bizde yokuz.'

Özdemir Asaf'ın değindiği gibi ışığın olmadığı yerde insan da yok olur. 
Işığın temas ettiği kadar olur çünkü olan. 
Shakespeare de yazmıyor muydu: 'Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!

Olan ışıkla oldu, göz ile.

Tarih: 04.06.2024 | Yazar: Halil | Kategori: deneme

Solucan delikleri

Otoyolda hızla ilerlerken, bizimle aynı hızla ilerleyen diğer araçların sanki hiç hareket etmiyormuş gibi algıladığımızı fark etmişizdir. Veya trafikte durduğumuz an, yanımızdaki araç ilerlediğinde, kendimizin geriye doğru hareket ettiğini düşünmüşüzdür.

Zaman görecelidir, yani işleyişi farklılık gösterebilir.

"Elinizi bir dakikalığına kızgın bir sobaya değdirmeye kalkıştığınızda, o bir dakikalık süre size bir saat gibi gelecektir.'' der Einstein. Güzel ve hoş hissettiğiniz anlar ise bir dakika gibi gelir, diye ekler izafiyet teorisinin açıklamasında. Bilimin ortaya koyduğunu din asırlar önce bize sunmuştur.. Elmalılı Hamdi Yazır'ın mealinde şöyle yazar: "Bununla beraber Rabbinin katında bir gün, sizin sayacaklarınızdan bin sene gibidir". Her ikisinin bu konuda algısı aynı yöne gidiyor.

Buna göre zaman ve hareket birbirine bağlı, ve üzerimizde bıraktığı etkisi duruma göre değişebilir.. Fakat biz bu teorinin içinde nasıl ilerleriz? Insan zaman ve mekan içerisinde nasıl hareket eder? Cevabı solucan deliklerinde buluruz belki.

Dünyada ilk trenin kalkmasıyla bulunmuş olmaları lazım solucan deliklerinin.

Onlar uzayı büker ve iki ayrı nokta arasında kestirme bir yol ve bağlantı inşa ederler, bir köprü gibi. Bilim insanları şimdiye kadar kaç tane buldukları belli olmasa da, her hasret başına bir kara delik düşmesi lazım. Ve belki üzerimizdeki yorgunluğun ve yavaşlılığın nedeni de budur, ışık hızı. Aynı anda iki ayrı yerde olmanın arzusu. Yıllar geçtikçe yorgunluğumuz daha da çok artıyor. Zaman hızlanıyor gözümüzde, biz yavaşlasakta.

Bu yolculuğun durakları olmadığı gibi, kara deliklerin büyümesine engel ve duraksama da olmuyor. Bir hasretle dünyaya geliyor insan ve bin hasretle adımlıyor yolu… Ve bu tren ilerledikçe bu kara delikler büyüyor, ve yolculuk içinde yolculuk yaşıyor insan. Orta çağ heykellerin gözleri zamanla dona kaldığı gibi, gökyüzünden yıldızları toplar gibi, hasretleri topladıkça, biz de dona kalıyoruz ve sadece solucan delikleri bizi oradan oraya taşıyor.. Taşındıkça yaşlanıyoruz, çünkü hız bedel istiyor.

'Hız
Gökçekimli
Ölüme en yakın
Tutkusudur
İnsanın.'.

Özdemir Asafta hemfikir gibi. Ödül almış filmlerde de insanlar burun buruna gelmez mi ölümle, solucan deliklerine yol tuttuklarında, veya son sahneleri açık kalır ve film biter. Oysa film tam burada başlar, çünkü ölüm yüce bir kavuşmadır, bir yavaşlama. Bu trene dışarıdan bakacak olursak eğer, hasret ve ölümün, hızın ve yavaşlamanın elele gittiğini görürüz.

Solucan delikleri bizlere bu yolculukta köprü olurlar, iki taraf arasında.

Tarih: 04.06.2024 | Yazar: Halil | Kategori: deneme

Bilgiyi aktarmak

Herkes her bilgiyi ve doğruyu şeffaf bir şekilde arzuluyor, fakat kendisine 
'bende onu kavrayacak ehliyet var mı?' sormuyor.

Bilgi sorumluluktur,
ve her sorumluluk bir yük.
Bilgiyi talep eden de, aktaran da
sorumludur.

Kendi bakış açımdan,
asıl sanat bilgiyi aktaran taraftadır.
Boyutunu, içeriğini, dozunu ve şeklini o belirler çünkü, karşı tarafa adapte ederek. Bu yüzden bilgiyi talep eden tarafı çok iyi tanımalıdır.

Böylece bilgi anca doğru dozuyla
doğru tesir eder.

Tarih: 04.06.2024 | Yazar: Halil | Kategori: satırlar

Kapılar

Kapılar, hayatımızın ayrılmaz bir parçasıdır. Birbirinden ayrı iki alanı birleştirirken, aralarındaki sınırı da belirlerler. Eğer o iki alan bir olsaydı, kapılar ne işe yarardı ki? Evlerimizde de böyle değil midir? (Son zamanlarda mutfakla oturma odaları birleşmiş olsa da). Ancak kapıların en ilginç yönü, hem engelleyici hem de açılır geçiş sağlayıcı olmasıdır. Bu düşünceyi bir adım daha ileri götürürsek, bir kapının var veya yok olmasından bahsedebiliriz. Kapıyı açabildiğimiz sürece oradadır, ama kapıyı açamadığımız an, arkasındaki alanla bir yok olur. Bu yüzden anahtarına sahip olmadığımız kapılar renkli ve süslü olmamalıdırlar. Bir kapı kolu bile olmamalıdır bence.

Tarih: 04.06.2024 | Yazar: Halil | Kategori: satırlar

Cevher

Bir insan diğer insanın cevherini görebilmeli.
Çünkü ruhu, kalbi, düş dünyası ve kimliği orada saklıdır.
-
Cevher nedir diye soracak olursanız,
onu bir cep saati gibi hayal ediyorum kendimce.
Olur ya hani, insan göğüs hizasında, iç cebinde taşır,
kapağı vardır, uzun bir zinciri. İçi ve dışı bazen cafcaflıdır, bazen çok sade. Hepsi farklı farklıdır. Öyle hayal ediyorum.
-
Fakat kimisinin cevheri yoktur. Ona odaklanmak zor gelebilir, ezberlerin yanında. Ezberler kolay ve hazır lokmadır. Çok çaba ve düş sarf etmeyi gerek kılmaz. Adımlarını ezberle atan, cevheri asla bulamaz, çünkü aradığı cevher değildir asla, ezberdir.

Tarih: 04.06.2024 | Yazar: Halil | Kategori: satırlar

Her kalp suçsuz doğar.

Biz insanın fıtrat gereği dünyaya iyi ve günahsız geldiğine inanıyoruz. 
Bu ne güzel bir bakış açısı, şöyle bir düşünürsek. 
Ne kadar adaletli, umut dolu, ve güzel bir başlangıç.

Bence bir insan büyüse de, yıllar ve koşullar onu oradan oraya savursa da, o bahsedilen ilk hali daima kalbinde taşır. Sadece onu algıyla, nefretle, kin ile örter. Kalbin kararması işte tam da bu noktada gerçekleşir. Oysa her kalp suçsuz doğar.

Tarih: 04.06.2024 | Yazar: Halil | Kategori: satırlar

Karşımda yazı

Bazen bir yazıyla karşılaşırım. Otururum mesela, kafamı kaldırdığımda bana bakan bir yazı, bir kelime olur. Göz göze geliriz adeta. Tesadüflere inanmadığım için o an biraz uzar ve düşünürüm. Bu tür anlar beni düşündürür. Yıllar önce, çok sevdiğim bir büyüğümü kaybettiğimde, Allah rahmet eylesin, aynı gün bir duvarda "Yüzün, çiçeklerin en güzelidir" yazısıyla karşılaşmıştım. Âh...

Evet, çevremizde bizimle iletişimde olan bir şeyler var, en azından benimle. Aynı şekilde, rutin günlük hayatımda karşılaştığım olağanüstü dokunuşlar da beni düşündürür. Belki her gün önünden geçtiğim tren istasyonunda hiç görmediğim biri gözüme çarpar, ya da merdiven dairesinde yanımdan geçen bir misafir. Veya metrodan aceleyle çıkarken biriyle burun buruna gelirim, ya da bir evsiz rastgele bana "İyi akşamlar" diler.

Bunlar öylesine olmaz.

Elbet bir hikmet saklıdır,
hikmet arayana.

Tarih: 04.06.2024 | Yazar: Halil | Kategori: satırlar

Kaybetmenin altın çağı

Girdap götürdü muhatapları, ki yoktular.
Yapayalnızlaştık. Şžimdi muhatap aynalar,
ve şanslıysak parlayan birkaç göz.

Memlekletlerimiz küçüldü.
Memleketlerimiz eve giden yollar.
Şžanslıysak kendimize rastlıyoruz, ki şansta kalmadı - her şey hesap.

Beklemiyoruz da artık.
Beklersek kaybederiz, çünkü bu bir yarış;
Cehaletin yarışı.

Belki kaybetmenin altın çağındayız.

Tarih: 03.06.2024 | Yazar: Halil | Kategori: şiir